İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

GİRİZGAH

Şöyle bir düşünün, siz hayatta olmasanız, tüm kainatta bu güne kadar gerçekleşmiş ve bu günden sonra da gerçekleşecek olan olayların ne anlamı olacaktı? Dünyanın varlığı, koca evrende ne kadar önemli? Peki ya sizin varlığınız? Ama insanların bireysel dünyasına tek tek indiğinizde, her şey nasıl da birden anlam kazanmaya başlıyor. Olaylar ve yaşananlar, her bireyin beyninde farklı süzgeçlerden geçiyor, farklı biçimlerde algılanıyor ve farklı biçimlerde yorumlanıyor. Detaylarına indikçe her hayat, ayrı bir romana dönüşüyor.

Evet, her hayat ayrı bir roman, tıpkı benim hayatımın da olması gibi. Benim yaşadıklarım, benim gördüklerim, benim hissettiklerim, beynimin kıvrımlarında anlamlanıyor ve ben anlatıncaya kadar o kıvrımlarda yazılmamış bir roman olarak bekliyor.

Bence herkesin hayatı anlatılmaya değer. Dinlenmeye değer olduğunu ise kişi kendi söylememeli. Ben hayatımı ömrüm boyunca, taa çocukluğumda bile, mutlu olmak , mutluluğu yakalamak hedefi üzerine kurguladım. Ama maalesef bu her zaman mümkün olmadı. Doğal olanı da bu zaten. Ama şimdi geçmişe dönüp bakıyorum da, belki de bazı şeyler daha farklı olabilirdi. Yatılılık yıllarımda yaşadıklarım, hayatım boyunca insanları daha iyi tahlil edebilmeme yaradı ancak aile kalkanından uzak akran şiddetinin türlü çeşitlerini yaşadığım bu yıllar, daha 12 yaşında omuzlarıma taşıyabileceğimden daha fazlasını yüklemişti. Buna değer miydi, bilemiyorum. Sonuçta yatılı okumak da benim seçimimdi. Bu gün “kim” olduğumuz, şimdiye kadar yaşadıklarımızın da bir sonucu.

Ben, beynimin tozlu raflarında biriktirdiklerimi, bu blog da dökmeye karar verdim. Anlatmasam olmazdı, ben de anlattım…

İlk yorum yapan siz olun

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir